Türkiye Alzheimerli hasta potansiyeli olan ülkeler sıralamasında maalesef 4’ncü sırada yer alıyor.
Alzheimer hastaları, eninde sonunda tıbbi ve sosyal desteğe ihtiyaç duyuyor. Bu destek, Alzheimer hastası yakınları için de önemli. Ülkemizde maalesef kurumsal bakım, ihtiyaç duyulan hastaların sadece binde 1 ila binde 4’üne cevap verebiliyor. Hastalara bakanların çoğu, bir yıl içinde ‘tükeniyor’…
Mevcut nüfus dağılım oranları, 2050 yılında Türkiye’nin en fazla Alzheimerli hasta sahibi olması beklenen 4 ülke arasında olduğunu gösteriyor. Ancak maalesef hiçbir kurum, bu duruma hazır değil.
Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü’nden Prof. Dr. İsmail Tufan, refah düzeyi ve yaşam standardı yükseldikçe, Alzheimer hastalarının sayısının da çığ gibi artacağını söylüyor. Nitekim Türkiye’de 1960’tan bu yana, Alzheimer’in yüksek oranda görüldüğü 80 yaş ve üstündeki nüfus, yüzde 266 arttı. Prof. Dr. Tufan, “Devlet yaşlıları düşünmek zorunda. Refah artışının yarattığı yeni sorunları (ömür uzaması gibi) da görmek ve çözmek gerekiyor” diyor. Özel sektör de Alzheimer dalgasını görmezden geliyor. Huzurevlerinin sayısı sürekli artıyor. Buna karşılık bakımevlerinde aynı artış yok. Prof. Dr. Tufan, “Aileler Alzheimer sorunuyla tek başına bırakıldı. Ne devlet ne de özel sektör bu zor görevi yerine getirmek için somut adımlar atıyor. Bakım parası verip, kenara çekilmek olmaz” görüşünde.
GÜNDÜZ BAKIMEVİ AZ
Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şube Başkanı Prof. Dr. Aynur Özge de, Türkiye’de halihazırda bu hastaların tıbbi ve rehabilitasyon desteği alabileceği, özelleşmiş yeterli merkez bulunmadığını vurguluyor.
Hastalığın erken evrelerinde, gündüz bakımevlerinin tıbbi bakım ve sosyal destek için çok yararlı olduğunu belirten Prof. Dr. Özge, “Bu kurumların kamu ve özel sektör yoluyla yaygınlaştırılması önemli bir ihtiyaç. Bu sayede hastalar aileden kopmadan, kurumsal destek alabilir. Ailenin bakım yükü paylaşılarak hastaya, hasta yakınının hastalığa bağlı yıkım oranı azaltılabilir. Bu sayede hastalığın toplumsal yükü de azalmış olur” diyor.
SÜREKLİ BAKIM YOK GİBİ
Hastalık ilerlediğinde sürekli bakım merkezleri gerekiyor. Ancak bu konuda da Türkiye’de özelleşmiş kurum sayısı çok az. Yine Türkiye Alzheimer Derneği bünyesinde Eskişehir’de sürekli bakım merkezi, İzmir’e SGK’ye (Sosyal Güvenlik Kurumu) bağlı kapsamlı ve örnek çalışmalar yürüten Narlıdere Bakım Merkezi, Mersin’de yeni açılan Yaşlı Yaşam Merkezi bünyesindeki Sürekli Bakım Merkezi gibi sayılı birkaç örnek dışında özelleşmiş kurumlar maalesef yok. Prof. Dr. Özge, “Ülkemizde kurumsal bakım ihtiyaç duyulan hastaların binde 1 ila binde 4’üne cevap veriyor. Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında bu oran oldukça düşük” diyor.
Uygun huzurevi şart
Türkİye’de mevcut yönetmelikte iki tür bakımevi modeli tanımlanıyor. Engelli bakımevleri, zihinsel veya fiziksel özürlüler için hazırlanmış, kısmen devlet destekli bir model. Ancak Alzheimer hastalarının ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak. Mevcut durumda hastaların çoğunun yararlandığı huzurevleri modeli ise, aslında zihnen ve bedenen kendisine yetebilen bireylere uygun. Bu model Alzheimer hastaları için çözüm değil.
Bakıcı da tükeniyor
AlzheImer hastalarına bakım verenlerin yüzde 80’i kadın, eş, evlat, gelin vs. Prof. Dr. Özgen, “Bakım veren bireylerin üçte birden fazlası bir yılın sonunda ‘tükenmişlik sendromu’yla karşılaşıyor. Yarısından fazlasında tıbbi destek gerektiren fiziksel ve ruhsal sağlık sorunları gelişiyor. 4 hasta yakınından biri bakım sürecinde tedavi gerektiren depresyona yakalanıyor” diyor.
Türkiye Alzheimer Derneği yanınızda
Türkiye Alzheimer Derneği 11 şube ve 2 temsilcilikle hizmet veriyor. Çoğunlukla yerel yönetim destekli, İzmir ve Mersin de tamamen derneğe ait, fiziki alanlarda kamu yararı gözetilen hizmetler veriliyor. Bu merkezlerde sınırlı maddi imkân ve profesyonel desteğiyle gönüllülük esaslı çalışmalar ağırlıkta. Derneğin şu merkezlerinden hizmet almak mümkün.