Yaşlılık kaçınılmaz bir süreçtir



Yaşlılık kaçınılmaz ve geri dönülmez bir süreçtir. Tüm canlılar; yaşamlarının sonuna doğru kocarlar ve ömürlerini tamamlarlar. Yaşlanma sadece insanoğluna özgü bir olay değildir. Çağımızda yaşam sürecinin bir parçası olarak görülen yaşlanma insan türünde zamana bağlı değişimleri içine alır.

Yaşlanmak doğal bir süreçtir.

İnsan organizmasının yaşam döngüsünün herhangi bir organizma gibi doğumla başlayıp ölümle son bulması doğanın evrensel bir olgusudur. Bununla birlikte bireylerin yaşam süresi toplumun bilgi kaynaklan ve değerlerinin şartlandırdığı bir ‘ değişkendir. Yaşam döngüsü geleneksel olarak dört dönemi kapsar. Bunlar çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemleridir.

Yaşlılık biyolojik bir olay değildir

İlk iki dönem yetişkinliğe hazırlık olarak kabul edilir. Canlı oluşumundan yaşamın bitimine kadar süren bu süreç aynı zamanda yaşlanmayı da gösterir (Blau, 1973). Beşeri yaşam döngüsündeki aşamaların süresi, anlamı, içeriğini sadece biyolojik süreçler değil, toplumsal değerler ve kusurlar da belirlemektedir.

Yaşlanma bir sonuçtur

Yaşlılık sözcülüğü yaşam süresinin geç dönemindeki gelişmenin devamını ve bireydeki değişimleri anlatır. Yaşlılık yaşam konusunda kayıpların ve çöküşün görüldüğü bir dönemdir. Aynı zamanda kültürel, çevresel ve ekonomik etmenlerin hazırladığı bir sonuçtur.

YAŞLILIK İKİYE AYRILIR

Yaşlanma kronolojik ve biyolojik anlamda olmak üzere ikiye ayrılır.

Kronolojik yaşlanma, insanın doğumundan itibaren içinde bulunduğu zamana kadar geçen yıllara bağlı yaşlanmayı anlatır. Biyolojik yaşlanma, kalıtım, sağlık ve iş gücüne göre saptanan görünüş yaşlanmasıdır. Biyolojik yaş doğal olan kalıtımsal etmenlerin yanında kimyasal, psikolojik ve çevresel etmenlerin, yaşam tarzının etkisi altında meydana gelmektedir.

Takvim yaşı

Kişiden kişiye kronolojik yaştan ayrılan farklılıklar göstermektedir. Takvim yaşıyla her zaman çakışmayan biyolojik yaşı belirlemede uzmanlar tüm organların işlevsel ölçütlerini ve tüm metabolizmalarda oluşan değişimleri göz önün de tutmaktadırlar. Yaşlılık biyolojik bir olaydır, yaşlı insanın organizması bazı özellikler gösterir.

Yaşlılık, bireyin zamanla olan ilişkisini, yani dünya ile ve kendi öz tarihi ile olan ilişkisini değişikliğe uğratır (De Beauvoir, 1970). Bu iki yaşlanma dengeli ilerlemez; bazı kişilerde kronolojik yaşlanma, bazı kişilerde biyolojik yaşlanma önde gider. Ayrıca, insan organizmasında organların yaşlanması birlikte ilerlemez. Bunların kişisel kullanımına ve yapılarına göre ayrı, ayrı yaşlanma ve yıpranma kronolojisi vardır.

Yaşlılık göreceli bir kavramdır. Her yaşlının bir biyolojik geçmişi, iş deneyimleri ve duygusal yaşamı vardır. Ayrıca, yaşlılık bir toplumdan diğerine ve çağa göre de farklılık gösterir. Her insanda yaşlanmakla ölmek arasında süren mücadelede, toplumsal ve kültürel etmenler önemli rol oynarlar.

Yaşlanma bireysel bir değişim olarak kişinin fiziksel ve ruhsal yönden gerilemesidir. Yaşlanma bireysel olmakla birlikte, toplumsal değerler ve diğer etkenler .toplumda yaşlı ve yaşlılığa verilen değeri ve yeri belirlemektedir. Bu nedenle yaşlılık sadece biyolojik bir olay olmayıp, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir olaydır. Başka deyişle, yaşlılık karmaşık yönleri olan bir olgudur.

Kimi yaşlılığı bir problem olarak algılamakta, kimi yaşlılığa karşı olumlu tutumlar benimsemektedir. Yaşlılığa karşı olumsuz yaklaşımı olan Cato ‘benim görüşüme göre, yaşlı olmadan önce zamanımı tamamlamayı tercih ederim” diyor.

Yaslılığı bir altın çağ olarak algılayanlardan Joseph Choate 70, 80 yaş arasını gerçek mutluluğun yaşandığı bir dönem olarak görüyor, “bir an önce oraya varmalı ‘ görüşünü ileri sürüyor. Antik düşüncede yaşlılığın tanımlarından birini yapan Demokritos yaşlılık muhtaçlık olarak algılamaktadır. “Yaşlılık hiç bir şey eksilmeden vücudun organların kesilmesi demektir; her şey vardır, hepsi muhtaçtır.”

Demoktritos gençlikle yaşlılık arasında anlamlı karşılaştırma yapmaktadır. “Kuvvet ve güzellik gençliğin malları, yaşlılığın çiçeği ölçülülük”. Demoktritos yaşlılıkla ilgili değerlendirmesinde konuya oldukça hesaplı yaklaşmaktadır. “Yaşlı gençlikten geçmiştir. Gencin yaşlılığa ulaşabileceği belli değildir. İmdi tamamlanmamış mal, gelecekteki ve şüpheli olandan ağır basar.

Demoktritos genç, yaşlı karşılaştırmasında eğitim ve yaradılışı vurgulamaktadır. “Gençlerde akıllılık, yaşlılarda akılsızlık olur, düşünceliliği öğreten zaman değil, zamanındaki eğitim ve yaradılıştır.

Eflatun yaşlılıktaki değişiklikler üzerinde durmaktadır. Tek başına gelmediği için yaşlılıktan korkun.” Kuşkusuz yaşlılık tek başına gelmez, yaşlılar değişiklikler koleksiyonudurlar.

İyonya’nın sonuncu ve büyük düşünürlerinden Efesos’lu Heraklitos yaşamın sürekliliğini vurgulayarak gençlik, yaşlılık karşılaştırması yapmaktadır: “Gençlik ile yaşlılık, yaşam ile ölüm bütün bu farklılıklar aynı şey olup birin ayrı , ayrı yanlarıdırlar.” Zira bunlar değişince yaşayanla, ölmüş, gençle, ihtiyar aynı şeydir. Görüldüğü gibi Heraklitos sürekli olarak değişim üzerinde durmaktadır.

Eski Çin kültlerinin devamı olan Taoist felsefede ölümsüzlük, uzun yaşam sanılmaktadır. Doğu; edebiyatında rubai türünün kurucusu sayıları Ömer Hayyam yaşlılığa bakışının ana dokusu olan duygulan öne çıkarıyor. “Gençlik dediğin kitap okunmuş artık; Eyyâmı bahar uzaklaşmış kış artık, Bir neşeli kuştu gençlik fakat heyhat, Gelmiş, konmuş, ötüp de uçmuş artık.”

Çok değerli ozanımız Behçet Necatigil daha otuz yaşındayken yazmış olduğu “Nineler’ adlı şiirinde yaşlının dramını sergilemektedir.

“Küçüldünüz temelli /

Çocuklar kadarsınız /

Halinizden belli /

Hatıralarla yaşarsınız /

Nineler, gece gündüz aklınız /

Dünyasını sürmemiş /

Oğlunuza gider /

Muradına ermemiş /

Yavrunuza gider. Mesut yuvanız vardı /

Yiğit kocanız vardı /

Şunun bunun elinde /

Hor tutulursunuz. Ağrınıza gider /

Ya çoğunuz inmeli. Ya gözünüz perdeli /

Ağır işitir kulağınız Nineler yazık oldu size /

Oğlunuzun, kızınızın /

Arkasına kaldınız.

Ustalıkla oynanan yaşlı insan rolü, sükun, akıl, özgürlük, ağırbaşlılık ve mizah duygusuyla belirtilir. Hemen, hemen herkes yaşlı insanı böyle oynamak ister ama pek azı cesaret eder (Skinner, Vaughan, 1984).